Geçtiğimiz günlerde canım arkadaşım Gözde ile “Frida ve Diego” üzerine yazışırken, ben Diego’nun eserlerine olan beğenimi dile getirip, Diego’nun biraz küçümsendiğini belirttiğimde “Onun trajedisi de Frida’nın Diegosu olarak hatırlanmak” dedi. Şu ana kadar Diego Rivera hakkında okuduğum en çarpıcı cümle oldu. Onun trajedisi de Frida’nın Diegosu olarak hatırlanmak… Diego Rivera popüler kültürde İngilizce tabiri ile underappreciated, değeri bilinmemiş ve hatta hakkı yenmiş bir adam olarak karşımıza çıkıyor. Meksika’da Diego Rivera’nın izinde geçirdiğim yolculuk ile değişen Diego algısı…
Frida Filmi ve Diego
Diego’dan bahsedeceksek eğer Frida’yı anmadan olmaz. Frida ile ilk tanışmam 2002 yılında çekilen Frida filmi ile oldu. O zaman daha lisedeydim. Cebimizdeki üç kuruşu kitaplara yatırdığım, kitap değiş tokuşu yaptığım, internette chat odalarından pek fazla bir şey olmayan günlerdi. Vizyona giren filmleri, sanat filmlerini, belgeselleri nereden buluyor, nasıl takip ediyordum hatırlamıyorum. Bir şekilde Frida filmini duymuş ve izlemek için can atıyordum. Çorlu’da bir asker sineması var bir de alışveriş merkezinin üst katında üç beş salonluk bir cep sineması. Film acaba gelir mi, gelmez mi diye heyecanla bekliyorum ve bir gün Yaprak muhteşem haberi verdi. Frida gösterimde… Hemen gittik biletlerimizi aldık. Salonda Yaprak, ben ve sanatsever bir çift daha var, toplam 4 kişiyiz. Karışık duygular içerisinde filmi izlerken tanımadığım bir kadına Frida’ya hayranlığım artarken, Diego’dan ve hatta tüm pipili varlıklardan nefret ediyorum. Film çıkışında Frida için üzülüyor, ağlıyor, bir ergen olarak tüm kinimi Diego üzerinden kusuyorum. O andan sonra Frida benim için bir melek hatta idol, Diego ise tam anlamıyla bir karakoyun(du). Boyu devrilesice Diego!

Meksika’da Diego Rivera’nın İnşaa Ettiği Bina
Lakin zaman geçiyor, köprülerin altından sular akıyor, insan okuyor, görüyor ve büyüyor. Fikirler değişiyor. Filmi izlediğim zamanlar aklıma bile gelmezdi, yıllar sonra Meksiko’ya adım attığım ilk gün kendimi Karina’nın yönlendirmesi ile Diego’nun mimari tasarımını da kendisinin yaptığı Anahuacalli Müzesi’nde buluyorum. Binanın karşısında dikilirken içimi bir ürperti sarıyor. Pre-hispanik dönemden kalma bir piramit gibi görüyor ama farklı olarak bu binanın içerisinde geniş ve ferah odalar var, piramitler ise yığma taş. Binaya adım attığımda içerisi o kadar karanlık ki, gözlerimin alışması biraz zaman alıyor. Diego Rivera binanın giriş katını yeraltı dünyasını sembolize edecek şekilde tasarlamış. O nedenle içeride çok az ışık var. Dört element ise binanın dört köşesinde sembolize ediliyor. Yeryüzü için mısır tanrıçası Chicomecóatl; hava için rüzgar tanrısı Ehécatl; ateş için ateş tanrısı Huehuetéotl; ve su için, yağmur tanrısı Tláloc. Tavanlar bu tanrıların mozaikleri ile süslenmiş. Üst kata çıkan merdivenlerden bir ışık huzmesi süzülüyor ve bu merdivenleri tırmandıkça yerlatı dünyasından çıkıp dünyaya adım adım yaklaştığınızı hissediyorsunuz. Bu kat ise, dünyevi varlıkların figürleri ile süslenmiş. Bir üst kat ise neredeyse tamamen cam tasarımı ile cenneti temsil ediyor. Bu kadar özenilmiş bir binayı hayal eden, tasarlayan ve gerçekleştiren adam sadece Frida’nın kocası olarak anılmayı hak ediyor muydu yoksa Diego bilinirliğini yaptığı işlere mi borçluydu?

Piramit şeklindeki binanın giriş katında aydınlatmaların arasında Pre-hispanik dönemden figürinler gözüme çarpıyor. Diego Rivera, çağına göre vizyoner bir tavır ile Meksika’da hükümet dahil olmak üzere pek kimsenin umursamadığı bir dönemde Aztek ve Maya halklarının eskiden yaşadığı antik kentlere (özellikle Teotihuacan) gidip herkesin üstüne basıp geçtiği minik heykelleri, figürleri toplayıp koleksiyon yapıyor. Tabii yasalar çerçevesinde… 45 bin eserlik koleksiyonun 2 bin parçalık bir kısmı ise burada gözlerimin önünde. Peki bunlar toplanmayıp, üstüne basılıp geçilseydi, yok olsaydı? Fikri bile rahatsız edici…
Diego Yaşarken de Ünlüydü…
Meksika’nın Michelangelosu olarak tanınan Diego Rivera hayatını ülkesinin yanı sıra farklı yerlerde de geçiriyor. Devlet bursu ile Madrid’de eğitim aldıktan sonra Paris’e taşınmış ve Modigliani’nin de içerisinde olduğu çağdaşları ile birlikte vakit geçirmiştir. Komünist rejime duyduğu sempati ile bilinir ve ilerleyen dönemlerde Frida ile evlerinde Troçki’yi ağırlayacaklardır. Resimlerinde ezilen işçi sınıfının yaşadığı sıkıntıları sık sık vurgular Diego.
Resimleri ve politik duruşu ile yaşadığı dönemde tanınan ressamlar içerisindedir. Hatta öyle popülerdir ki, Rockefeller ailesi Diego’dan plazalarının lobisinde yer alacak bir mural (büyük boy duvar resmi) sipariş eder. Kavşaktaki Adam isimli eserin içerisine Diego’nun Lenin portresi dahil etmesi ile Rockefellerlar ile Diego arasında anlaşmazlık çıkar. Rockefellerlar, muralden Lenin’in kaldırılmasını talep eder. Diego’nun politik duruşundan taviz vermeyerek Lenin’i kaldırmayı red etmesi ile duvar Rockefellerlar tarafından yıkılmış, resim imha edilmiştir. Bu imha edilen muralin taslakları ise içinde bulunduğum Anahuacalli Müzesi’nin ikinci katında karşıma çıkıyor. Meksika’da Diego Rivera’nın bir muralini sapasağlam bir şekilde Meksiko Ulusal Saray’ın merdivenlerinde bir diğerini de Soumaya Müzesi’nde görme şansı yakalıyorum.

Diego’nun Trajedisi
Diego Rivera yaşadığı süre zarfında tanınmayı başaran ressamlardan olduğu için eserleri hep talep görmüş ve maddi sıkıntı çekmemiştir. Hatta Diego’nun eserlerini koleksiyon haline getirecek kadar seven Dolores Olmedo, Diego’nun 137 Frida’nın ise 25 tablosuna sahiptir. Kendisi ile yapılan bir röportajda aslında Frida’nın eserleri ile pek ilgilenmediği ancak Diego rica ettiği için satın aldığını belirtir. Aralarında ne yaşarlarsa yaşasınlar Frida’nın Diego’ya yakın olmasına duyduğu kıskançlıktan dolayı mı söylediği tartışabilir ancak şu bir gerçektir ki Frida’nın döneminde kendi ismini duyurabilmesinde Diego’nun katkısı büyüktür. Diego evlendiklerinde 40 yaşında hali hazırda tanınan bir ressam iken, Frida daha 20 yaşında genç bir yetenektir. Frida, Diego ile yaptığı evlilik ile sanat camiasını adım atar ve ismini duyurma şansı yakalar. Ondan sonra da Frida dünyanın en önemli kadın ressamları arasında yerini alır. Burada tabii ki Frida’nın yeteneklerini sorgulamaya gerek yok ancak Diego Rivera’nın (hem resme teşviği, hem çevre) desteği olmasaydı, bugün biz Frida’yı tanımıyor olabilirdik. Frida özgün kişiliği ve ürettiği eserleri ile kısa sürede dünya çapında kendini duyurmayı başarıyor ve zamanla Diego’nun önüne geçiyor. Frida ve Diego ikilisinin ilişkilerindeki aşk ve ihtiras, sanatlarına da yansıyor. Yaşadığı fiziksel ve duygusal acılarla hatırladığımız Frida, özellikle kadınlar arasında bir kız kardeşlik, dayanışma, hayata karşı dik duruş simgesi haline geliyor. Evlerimizde onu hatırlatan objeler, desenler yerlerini alıyor. Frida öldüğünde “Hayatımın en harika döneminin Frida’ya âşık olduğum dönem olduğunu, artık çok geç de olsa anladım. Bir kadını ne kadar çok seversem, ona o kadar acı çektiriyordum ve Frida bu iğrenç huyumun en bariz kurbanıydı” diyen Diego’yu özel hayatının dışında eserleri ile değerlendirdiğimizde söyleyebiliriz ki, Frida’nın Diegosu olarak tanınmaktan çok daha fazlasını hak ediyor. Frida’nın Diego’su olarak hatırlanmak da onun trajedisi, belki de karması…

Meksika’da Diego Rivera’nın Eserleri Nerede?
Ulusal Saray, Meksiko, Meksika
- History of Mexico
Rivera’nın büyük bir duvar resmini Ulusal Saray’ın avlusunda merdivenlerden yukarı çıkarken tam karşınızda göreceksiniz. 1929 ve 1935 arasında boyanmış olan duvar resmi, Meksika’nın tarihini anlatıyor. Ölmeden önce görülmesi gereken tablolar arasında yer alıyor.
Dolores Olmedo Patiño Müzesi, Meksiko, Meksika
- El Matemático (The Mathematician)
- En la Fuente de Toledo (In the Fountain of Toledo)
- Still Life with knife and Fruits by the Window
- La Tehuana, portrait of Mrs. Dolores Olmedo Patiño
- Las Sandias (the Watermelons)
Güzel Sanatlar Sarayı Müzesi, Meksiko, Meksika
- Man in Control of the Universe
- La Revolución rusa
- La dictadura
- Danza de los Huichilobos
- Mexico folklórico y turístico
- Leyenda de Agustín Lorenzo
Secretaría de la Educación Pública, Meksiko, Meksika
- Labors of the Mexican People
Diego Rivera Mural Müzesi, Meksiko, Meksika
- Dream of a Sunday Afternoon in the Alameda
- La Era, 1904
Frida Kahlo Müzesi, Meksiko, Meksika
- Landscape
- Seated Woman
- The alarm clock
- Urban Landscape
- La Quebrada
Soumaya Müzesi, Meksiko, Meksika
- Río Juchitán
Eğer soru kıyaslama ile olursa üstelik kıyaslanan kişi Frida olursa pek çok kişinin vereceği cevap Fridadır. Çünkü bu duygusal bir kıyaslama, hepimizin aklına öncelikli olarak gelen şey bir kadını hoyratça incitmesidir. Ama soru başlıbaşına “Diego Rivera’yı nasıl bilirdiniz :)” olsaydı o zaman Diego’nun ününden, eserlerinden, değerinden bahsedebilirdik. Aslında halen Diego’nun makus talihine, Frida mı yoksa Diego mu diyerek onu Frida ile eşleştirip soru sorarak haksızlık ediyoruz. Gerçi Frida ile kıyaslayınca haksızlık sayılmaz çünkü düşündüğümüz şey o an hangisinin eserlerinin daha iyi olduğu değil, hangisinin ilişkilerinde daha bencil davrandığı 🙂 Gelelim Diegoyu savunmakla linç edilme meselesine, aslında sizinde ergenlik döneminizde nefret ettiğiniz şey Diego’nun bencilliğiydi sanat eserleri değil. Diego’nun sanat eserlerine hayranlık, yaptığı işleri takdir etmek başka ama onun bir kadına yaşattığı ttavmatik olaylar başka. Ne sanatına Frida yüzünden kötü diyebiliriz ne de Frida ile ilişkisinde şaheserlerinin ihtişamımdan dolayı onu alkışlayabiliriz. Bunlarda benim naçizane fikirlerim. Sevgiler 🙂
Yazı için öncelikle emeğine sağlık 🙏🏻 Olayın bir de böyle bir boyutu var tabiki ama zaten birbirlerine aşık olmalarını ben biraz sanatsal taraflarına da bağlıyorum;) Her ikisi de çok başarılı… Belki bir gün bende Meksika ya gidersem görülecek yerler listemde artık teşekkürler 😊
Merhabalar, okuduğum yazıda dikkatimi çeken değinmek istediğim nokta fridanin diegosu olarak varligi tanimlanan meksikali ressamin varlık tartismasinin bu noktada devam etmedigi yönünde ki celiskidir. Yani fridanin diegosu olan ressam populerligini kazandigi bu nokta da hakkına vermiş bulunmakta. Mesleki olarak popüler olamayisinin eleştiri frida üzerinde yapilmayabilirdi diye düşünüyorum.
Diego ünde tavan yapmis. Frida biraz da zamaninin kadin ressam kahramani yani ünü sadece resimden gelmiyor. Kirilan kemiklerini ve hayatini sanata cevirerek disa vurmasi ve bunlari da gel hanim sende resim yap destegiyle kolaycacik olmuyor. O zamanlarda bircok kadin ressamin eşinin golgesinde isimsiz kahraman oldugu da goz onune alinirsa is bambaska yerlere gidiyo. Diegonun başarisi illa ki tartisilmaz ama erkek olarak birseyleri cok cok daha kolay yapma zamaninda Frida ile ayni keseye konup degerlendirilemez.
Ben ozellikle bir taraf tutmuyorum ama erkek degil mi haketmis.. saka bir yana eserlerine ne derece bir haksizlik yapilmis ya da hala yapilmakta bilmiyorum.. ama bu simdiki magazin basinina benzemiyor mu (?) iliskiler disariya yansitildiginda ve toplumun deger yargilarina gore kim madur ise o prim yapiyor.. bkz Ahmet Kuralin yetenekli olmasina ragmen bitmesi.
Kaleminize sağlık. Kesinlikle katıldığım bir yazı oldu. İkisinin aşk hikayelerinden bahsederken Diego’nun yeteneğini ve döneme mâl olmuşluğunu çiğnemek Diego’ya yapılan büyük bir haksızlık. Ve Frida Frida ise bunu Diego’ya borçludur. Onu yıpratmış olması bile duygularını gördüğümüz resimlerini bize kazandırmıştır . Bu tip bakış açılarına ve farklı rotalara :)) ihtyacımız var. Tesekkurler
Öncelikle bu çok güzel yazı için teşekkür ederim.Diego’yu kendi gerçekliği ile bize tanıtmanız çok iyi oldu. Frida’ yı daha çok tanıdığımız ve yaşadığı zorlu hayatta verdiği mücadeleye duyduğumuz saygı, ilişkilerindeki olumsuz Diego algımız tabi ki Frida’nın yeteneği onu hep öne çıkarıyor. Ama ben önceki okuduklarımdan hatırladığım kadarıyla iyi, bilinen ve aranan bir ressam olduğunu biliyordum. Ama ona olan olumsuz duygularım( Frida’dan dolayı) onu tanıma, araştırma isteği uyandırmamıştı. Ama şimdi sayenizde öğrenmiş olduk. Sevgiler.
Beklediğim yazı 🙂 Boyu devrilesice Diego’yu eleştirebileceğim tek konu minnak bi kadını çok üzmesi. O kadar. Eserlerini senin sayende inceledim ve bayıldım. Otoritelere kafa tutabilmiş bir sanatçı olması da ayrıca gayet sorgulayan ve prensiplerini paraya satmadığının kanıtı olduğu için bir kez daha sevdim. Frida mı, Diego mu denilince sanat olarak değil, ilişki olarak algılıyorum. O zaman Frida diyorum. Dehalar genelde bencil olur. Dahi bir erkekle mutlu olan kadın az benim bildiğim kadarıyla.
Ellerine sağlık, fıstığım, ben pek beğendim bilgilendirmeni. ❤️