Delhi metro suna kaçak binmek gibi bir niyetim yoktu ama, istemeden de olsa kaçak bindim ve yakalandım..
Yurtdışında seyahat ederken, özellikle öğrencilik dönemimde toplu taşıma araçlarının bilet kontrol sıklığına bağlı olarak kaçak binmişliğim vardır ancak bunları genellikle bilinçli ve aldığım riskin farkında olarak gerçekleştiririm. Delhi metro gibi güvenlik kontrollerinin sıkı olduğu ve her yerde kameraların olduğu bir yerde, hele ki bilet ücretinin 10 rupi (45 kuruş) olduğu Hindistan gibi bir yerde kesinlikle denemeye değer bulmam.
Delhi Metro
Elena ile birlikte Jaipur’dan Yeni Delhi’ye doğru yola çıktığımızda, Yeni Delhi’de kalacağımız yerleri ayarlamıştık. Hintli arkadaşlarımız bizleri ağırlamayı kabul etmişti. Ben Siddartha ile Rishikesh‘e doğru devam edeceğim için Manu’lara, Elena ise şimdi adını hatırlayamadığım bir yoga hocasının evine gidecekti. Evler birbirine yakın olmasına rağmen, ineceğimiz duraklar farklıydı.
Jaipur’da para çekemediğim ve paramı da otobüs biletine ve tuk tuk ücretine verdiğim için üzerimde 60-70 rupi yaklaşık 3-4 lira kalmıştı. Ama nasıl olsa indiğimde bir atm bulurum düşüncesiyle rahat rahat dolaşıyorum. IFFCO Chowk metro durağında bilet için sıraya girdiğimde, Elena bende kart var, kartla geçelim dedi. Delhi metrosunda da Türkiye’de kullandığımız kart sistemlerine benzer bir şey var. Elena daha önce Delhi’ye geldiği için bu karttan edinmiş. Kartı okuttu ben geçtim ama ikinciye okuttuğunda kendisi geçemedi. Gişedeki görevliye kartı verdi, geçemediğini söyledi, görevli birkaç işlem yaptıktan sonra Elena’da kartı okutup geçti.
İstasyonda metroyu beklerken gözlerime inanamıyordum. O sefalet içerisindeki Hindistan’dan çıkmış bambaşka bir yere varmış gibiydim. İnsanların giysileri, görünüşleri hatta davranışları değişmişti. Metroya biniş için herkes tekli sıralar halinde bekliyor, metrodakiler inmeden kimse binmiyordu. Türkiye’de henüz böyle bir bilinç düzeyine ulaşamamışken, Hindistan’da görünce yok artık dedim. Delhi metrosunda hem kadın hem karışık vagonlar var. Merakla kadınlar için ayrılmış vagona bindim. Muhtemelen diğer vagonların kalabalığından kaçmış, bir adamında orada oturduğunu görünce, hadisenin çok da mühim bir şey olmadığını anladım.

Ben Khan Market istasyonunda Elena’ya veda ettim. Sid ve Manu gelip beni alacakları için onlara haber vermem gerekiyordu ancak metroda telefon çekmediği için çıkınca haber vermek zorunda kaldım. Çıkış için turnikelere geldiğimde bir problem yaşayacağımı anladım ama, ne kadar büyüyeceğini tahmin edemedim. Turnikeler bizimkilerden farklı olarak kartı okutunca açılıyordu. Yani elimde kart olmadan geçmem imkansız. Bilet ücreti istasyonlar arası mesafeye göre belirleniyor ve inişte kart bakiyesinden düştüğünü turnikeleri gördüğümde anladım ama, artık çok geçti. Tüm sevimliliğim ile güvenlik görevlisine gidip, çıkış yapamadığımı anlattı. Biletimi sorduğunda, biletimin olmadığını, arkadaşımın okuttuğunu anlattığımda beni şeflerine götürdü.

Kaçak Biniş Cezası
Aynı hikayeyi şefe de anlattığımda bana kaçak olarak binemeyeceğim ceza ödemem gerektiğini söyledi. Ben de kaçak olarak binmediğimi söyledim ve tüm hikayeyi baştan sonra tekrar anlattım. Yine aynı şekilde kaçak olarak binemeyeceğimi ve ceza ödemem gerektiğini söyledi. Bu arada bilet ücreti 15 kaçak binmenin cezası 100, benim üzerimde ki para 70 rupi. Ben de o halde bilet ücretini ödemek istediğimi belirttim. Şef yine kaçak olarak binemeyeceğimi ve ceza ödemem gerektiğini söyledi. Yahu niyetim belli, sat bileti diyorum adama yok diyor. Param yok cezayı ödemem diyorum. Ceza ödeyeceksin diyor. Yav yok işte. Üstümde para yok. Adam nuh diyor peygamber demiyor. Sanki karşımda herşeye hallederiz abi diyen Hintliler yok da, bir Nazi subayı var. Bir ara madem sistem öyle işliyor, sizin güvenlik görevliniz geçirmeseydi beni oradan diye çemkirme moduna geçtim. O da yemedi. Bu diyaloglar baştan sonra 3-5 kere tekrarlanarak 15 dakika filan sürdü. Adamlar polis çağıracak çünkü ben para yok dediğimde inanmıyorlar. Bir noktadan sonra sinirim bozuldu. Cüzdanı çıkarttım, içerisindeki tüm paraları adamın önüne boşalttım. Ağlamaya başladım. “My first time in Delhi”, “benim Delhi’deki ilk günüm bilmiyorum işte lanet sisteminizi, 10 rupi için niye kendimi senin karşında bu duruma düşüreyim, sat bana şu bileti” diye ağlıyorum. Ağlıyorum da ağlıyorum. Metrodan gelen geçen herkes bana ve şefe bakıyor. Polisler gelecekse de gelsin moduna geçtim ama Hint karakoluna düşmek de istemiyorum. Gözümde bin bir türlü şey canlanıyor.
Adam şöyle bir cüzdanımdan çıkan paralara baktı. Buradan çıkınca nereye gideceksin diye sordu. Arkadaşlarımın arabayla gelip alacağını anlattım. Hanımefendi, Delhi’deki ilk gününüzde size yardımcı bizim görevimiz buyrun geçin dedi. Ben adamın suratına bakıyorum acaba dalga mı geçiyor diye. Adam ciddi. Teşekkür ettim geçtim. Madem geçirecektin be adam niye ağlattın beni onca zaman diye de söyleniyorum içimden.
Çıkar çıkmaz ikisi de avukat olan Manu ve Sid’i aradım. Hikayeyi anlattığımda inanmadılar. Mümkün değil geçemezsin, kesinlikle salmazlar, bizi mi yiyorsun tadında tepkiler verdiler. Normal şartlarda cezayı ödemediğimde olayın karakolda biteceğini ve çok şanslı olduğumu söylediler. Hala akıllarına geldikçe “my first time in Delhi üüüüüüü” diyerek benimle dalga geçerler…
Bunun bir benzeri de Kemal Kaya ile Melbourne’de başımıza gelmişti. 🙂
Geçmiş olsun.
çok sağol Buğracım. insanın derdini anlatamaması kadar can sıkıcı bir durum yok. size de geçmiş olsun..
Melbourne olayını merak ettim. Ben de myki card ile gezmiştim ama ne soran ne de eden oluyor. Ayrıca ne de turnike var.
Olay biraz daha farklı demek ki. Heyecanlı olacağa benziyor.